PG Slots Toplumsal Şiddet, Cinnet ve Cinayetler Artıyor! - Katarsis
Toplumsal Şiddet, Cinnet ve Cinayetler Artıyor!

Toplumsal Şiddet, Cinnet ve Cinayetler Artıyor!

Hemen her gün gördüğümüz, duyduğumuz  “şiddet” haberleri hepimizin aklına “şiddet toplumuna mı dönüşüyoruz?” sorusunu getiriyor. Yapılan bir çok araştırma özellikle son yıllarda cinnet, cinayet, istismar ve şiddet türevi yaşanan olayların sayısındaki artışa dikkat çekiyor.

Peki, neden?  

Klinik Psikolog Nurhayat YÜKSEL’in Ege TIME dergisine verdiği bu röportajda şiddetin bireysel ve toplumsal boyutlarını, nedenlerini ve sonuçlarını irdeledik.

Katarsis İsmi Nereden Geliyor?

Bu merkezi kurmaya karar verdiğimde, isim üzerinde her insanın takıldığı gibi bende epey araştırdım. Hem ilgi çekici olmalı, hem akılda kalmalı hem de yaptığımız işle ilgili olmalı diye düşündük. Uzun araştırmalardan sonra bu adı kullanmaya karar verdik.

Katarsis, önceden yaşanmış travma yaratan olayların tekrar hatırlanarak heyecan boşalımıyla rahatlama yöntemine verilen bir isimdir. Bu kavram genel olarak arınmayı, temizlenmeyi, çok çeşitli türden gerilimleri sona erdirmeyi ve rahatlama süreçlerini kapsar.

Toplumumuzda sıklıkla görülen cinayetlerin sebebi olarak cinnet geçirdi şu kadar kişiyi öldürdü deniyor. Cinnet bireysel midir? Toplumsal mıdır?

Cinnet bireysel bir durumdur. Ruhsal sorunların doruk noktası olan cinnet geçirme birden bire ortaya çıkmaz, yoğun bir birikimin sonucudur. Cinneti sosyal nedenlerle açıklayabilmek mümkün görünmemektedir.

Ağır depresyon geçiren insanların hedeflerine ulaşmak için kendileri de dahil başkalarının canına kıymak istedikleri; alkol ve madde bağımlılığı ile yaşadıkları sanrılar sonucu cinnet geçirdikleri görülmektedir.

Şizofren yapılarda, kontrol edemedikleri bir içsel baskı ses ya da dürtü onları böyle eylemlere yönlendirebilir. Antisosyal narsistik eğilimleri güçlü olan insanlar daha dürtüsel davranabilen, müzakereye yatkın olmayan, karşılarına bir engel çıktığında bunu öfke ve şiddetle çözmeye yatkın yapılardır.

Cinnetin altında yatan değersizlik duygusunun şişirilmiş bir özgüven duygusu altında
aktive olması ve dayanılamayacak bir hal almasıdır.

Ekonomik sebeplerin toplumsal şiddete etkileri neler olabilir?

Yaşam koşullarının ağırlığı, ailevi problemlerle başa çıkabilme yetisinin azalması, önce ruhsal problemlere ardından depresyona ve önlem alınmadığı takdirde de ruhsal sorunların doruk noktası olan cinnet geçirmeye kadar gidebilmektedir. Ancak toplumsal olarak şiddete ve saldırganlığa olan eğilimimizin artmış olduğu da açıktır. Bu durumu ekonomik ve sosyal olarak açıklamak mümkündür.

Ekonomik olarak son yıllarda yaşanan gelir düzeyinin azalması, yoksullaşma, işsizlik, geleceğe dair umutların azalması, kişilerin maddi açıdan ciddi zararlar görmeleri, insanların kendilerini tehdit altında hissetmelerine neden oluyor.

Bireylerin kişisel ve ailevi ihtiyaçlarını karşılamak için çözümler ararken “nasıl olsa öderim” düşüncesi ile kredi kullanmaya başlaması, birisini bitiremeden diğerini çekmesi ve böylece sürüp giden sıkıntılarla artık baş edemeyecek hale geldiğinde yaşadığı yoğun depresyonla ne yapacağını bilemez hale gelmesi oldukça önemli bir noktadır.

Bu duruma düşen bireyler ekonomik olarak kendini güvende hissedemedikleri için kendilerini engellenmiş hissedecekler ve bunun sonucunda da saldırganlaşacaklardır. Saldırganlığın da şiddete yol açacağı kuşkusuzdur.

Toplumumuzda ekonomik krizin yoğun olarak yaşandığı bu dönemde insanlar içinde bulundukları depresif durum karşısında inanılmaz davranışlarda bulunmaktadır. En basit örneği trafiğe çıktığınızda bir sürücünün kadın erkek demeden “beni nasıl sollarsın” diye diğerinin üzerine yürüdüğünü, sille tokat, acımasızca diğerine vurduğunu bunu yaparken de hiç bir şey düşünmeden, ne yaptığını fark etmeden kontrolden çıktığına rastlamışsınızdır.

Kültürümüzün ve ataerkil bir toplum yapısına sahip olmamızın şiddete yatkın oluşumuzda nasıl bir etkisi olabilir?

Türkiye’de cinnet geçirenler hemen her zaman aileden kişilere ya da bir şekilde yakın ilişki içerisinde oldukları kişilere zarar verirler. Kültürel olarak yetiştirilirken ailedeki eğitim sistemimizde dayak oldukça önemli yer tutmaktadır. On çocuktan sekizinin dayak yediği bu ülkede manşetlerden inmeyen cinayet, darp haberlerine bu kadar şaşırmamamız gerekir. Baba, eve kızıp gelir ve eşini çocuklarını döver ve rahatlar ya da böyle rahatlaması gerektiğini düşünür. Çünkü onun da babası aynı şekilde davranmıştır,
davranışsal öğrenme en kolay aktarılabilen öğrenme biçimidir.

Çocuklar önce başkalarının hareketlerine bakar, sebep sonuç ilişkisi kurar ve bilinç dışı olarak öğrenip uygular, sorgulamaz. Sonra bir sıkıntılı durumla, çözemediği bir problemle karşılaştığında da öğrendiğini uygular, kolay olandır.

Sorgulamaz, konuşmaz, fikir almaz. Bunlar öğretilmemiştir. Kendi yeteneklerini çözüm odaklı kullanabilmeyi başaramaz. Saldırır, şiddete başvurur, kırar döker.

Kültürel kodlar temel değer olarak şiddeti temel alır ve şiddet diliyle iş görür. Yine toplumumuzda sıklıkla görülen namus ve şeref kavramından yola çıkılarak yaşanan cinayetler   mevcuttur. Kadın bir nesne olarak görülmektedir, erkeğin bir eşyası gibi.  Kendini aşırı değerli gören kişilerin “kimse bunu bana yapamaz, o kim oluyor” gibi savunmacı ve saldırgan davranışları sonucunda da pek çok cinayet işlenebilmektedir.

Bir kadın veya ailesi tarafından reddedilen kişi toplumumuzdaki yetiştirilme tarzından kaynaklı reddedilmeye karşı aşırı hassasiyet sonucu cinayetlerle sonuçlanan olay ve durumlara neden olmaktadır. Burada güç duygusundaki zedelenme ön plandadır. Bu güç duygusu her zaman erkek olmakla ilgili değildir. Kadınlar da bu güç’ün sahiplenicisi, besleyicisi olabilirler. Bu duygunun hakim olduğu bir ailede erkek çocukta zirve yapan bu duyguyu onu doğuran annesi, babaanne gibi büyükler, aynı soyadını taşıyan yakın akrabalar bile paylaşabilmektedirler.

Sadece fiziksel araçların; para, soy ve isim, mevki, silah gibi güç duygusunu beslediği kültürlerde sağlıksız güç duygusundan söz edilebilir. Bu mutlaka kendini ispat etmek için yıkıcılığa yönelecek, gücünü sergilemek için küçük büyük tehditler bulacaktır. Buna yönelik en kolay tehdit kadınla ilgili konulardır. Bir kadın tarafından reddedilmesi, kadın’ ı nın namusuyla ilgili şüphe duyması “legal terör” ü töre cinayetlerini daha açık ifade etmektedir.

Teknolojinin saldırganlığa ve şiddete etkisi var mı?

Teknolojinin ve kitle iletişim araçlarının inanılmaz ilerlediği günümüzde çocuklar daha doğduğu günden itibaren televizyonla büyümektedir. Yapılan pek çok araştırma okul öncesi 3-5 yaşları arasındaki çocukların günde en az 6 saatini televizyon karşısında geçirdiğini açıklamaktadır. Günün dörtte biri televizyon karşısında geçiyor.

Televizyon programlarının çoğunda şiddet, cinayet, intihar haberleri, silahla ya da döverek yaralama görüntüsü izlemektedir. Yapılan gözlemler yine şiddet unsuru içeren sahnelerden en çok çocukların etkilendiğini ortaya çıkarmaktadır. Reklamlardan haberlere, çizgi filmler de dahil şiddet içerikli görüntüler her zaman yer almaktadır. Bunlar direkt vurdulu kırdılı sahneler olarak düşünülmemelidir.

Şiddet denince akla sadece cinsel taciz, kavga, saldırı, işkence yollarının gösterilmesi değil, toplumsal kuralların hiçe sayıldığı görüntülerde katılmalıdır.

Şiddet denince bir gücün sorumsuzca karşı tarafın haklarını hiçe sayarak, onurunu hesaba katmadan kullanılması şeklinde de tarif edilebilir. Olumsuz mesaj biçimlerine bir kaç örnek verecek olursak: Sözel saldırı; küfür, kötü söz, hakaret, laf atma, aşağılama, beddua, bağırıp çağırma ve korkutma.

Bedensel saldırı; dayak, tepkici davranış, karşılıklı dövüş, taşlı-sopalı kavga, yaralama, öldürme,   suda boğma gibi… Devam eden şiddet görüntüleri; dayak yemiş, ölmüş, yaralı insan görüntüleri, kaçma,
kovalama sahneleri, cinsel şiddet içeren sahneler, korku efektlerinin kullanımı…

Sürekli şiddetle beslenen bir çocuğun okuduğu okulu silahla basıp onlarca kişiyi öldürmesi kimseyi şaşırtmamalıdır. Bunu birazda biz yaratıyoruz.

Toplumun bu olaylara bakış tarzı nedir?

Toplumumuzda bu tür cinnet kaynaklı cinayetler, intiharlar, cinsel tacizler zamanla kanıksanır hale gelmektedir. İlk duyulan haber de tepkili olan kişiler arka arkaya gelen olaylardan sonra “yine kim ölmüş, kim kimi vurmuş, olmaz artık bu kadar da, ne zaman sonu gelecek bu olayların” demekte ama aynı duygusal acıyı yaşayıp etkilenmemektedir.

Bir yerde savaş başladığında kulak kesilip her gelişmeyi takip ederken bir süre sonra genel bir bilgi alıp bırakırız, kanıksarız adeta. Hayatımızın bir parçası olmuştur şiddet…

Bu aslında bir savunma mekanizmasıdır, kişinin kendini korumak için kullandığı bir şekilde başa çıkabilme yoludur.

Bunların bir başka açıklaması da toplumsal olarak travma yaşadığımızdır. Ekonomik olarak krize düşen bireyler, töresel baskılarla yetişen kişiler, ölümü yaşayan, cinayete şahit olan kişiler, cinsel tacize uğrayanlar ve bunların yakınları travma yaşarlar. Bu travmalar onların gelecekteki yaşantılarını etkiler ve bir çıkmaza sürekler. Yaşamlarının her döneminde, tetikleyecek her durumda bu bir ses, bir koku, bir nesne olabilir, yeniden aynı olayı aynı durumu aynı duygu ile yaşarlar ve hayatları cehenneme çevirirler.

Nurhayat Hanım, içinde yaşadığımız toplumun gerçeklerini sizin gözünden görmek bende endişeye sebep oldu. Bu koşullarda nasıl sağlıklı kalınabilinir ? Biz sıradan insanlar neler yapmalıyız ? Ne zaman destek almalıyız ?

Yaşamak her şeyiyle inanılmaz güzel ve büyük bir haktır. İnsan yaşadığı dünya da kendi dengelerini kurup yaşanabilir bir yaşam tercih eder. Fakat zaman zaman dışsal veya içsel nedenlerle hayatımızı kötü değerlendirdiğimiz anlarımız olmuştur. Bu durumu birey, eşiyle dostuyla aşmaya, derdini paylaşarak
çözmeye çalışır. Türk toplumunun bireylerin sorunlarını çözmekte geliştirdiği bir mirastır. Ancak kişi en zayıf anında güvenip açıldığı kişinin verecekleri tepki maalesef büyük yıkımlara neden olabiliyorlar.

Cinnet geçiren insanların çevresindeki insanlarla duygularını paylaşmadığını veya hissettirmediğinizi sanıyorsunuz. Rahatsız olduğunu hisseden birisi bize başvursa belki de bir sürü insanın hayatını kurtulacak.

Size yaşadığım bir durumu anlatmak istiyorum :

Adam karısının kendisini aldattığını düşünmekte ve bu durum onu içten içe kemirmekte ve bitirmektedir. Evdeki ilişkileri problemlidir. Yakın arkadaşlarına açılır ve garip davranışlar içine girer. Hatta bu durum doğruysa işi cinayete kadar götürmeye kararlıdır. Sonra bir yöntemle cesaretini toplayarak yardım almaya karar verir.

Bana geldiğinde başa çıkamayacağı bir duygu durumundaydı, ya intihar edecek ya da eşini öldürecekti. Eşle görüşmelerimiz devam ederken aile içi iletişim bozukluğu yaşayan bir çiftin sorunları nerelere götürebileceğini bir kez daha gördüm. Şimdi mutlu bir evlilikleri var.

Etiketler: , , , , , , Kategori: Yetişkin Danışmanlığı

Yorum Yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir.

− 6 = 1